Ocak 30, 2025

Ahmet Vatan: “Ailelemiz bizi tanımıyor, peki ya biz onları?

Ahmet Vatan: “Ailelemiz bizi tanımıyor, peki ya biz onları?

Hepimiz birbirimize görünmeyen iplerle bağlıyız sanki… Birbirimizi hiç tanımasak bile ortak duygular bizi bağlıyor ya da yaralarımız bizi yakınlaştırıyor. Aksi taktirde okuduğumuz kitaplar, izlediğimiz filmler duygu dünyamızı nasıl alt üst edebilir ki? Ruhların tanışıklığı bizi aynı duyguda buluşturuyor. O nedenle belki arkadaş değil ama duygudaş oluyoruz… Tıpkı Ahmet Vatan’la olduğu gibi… Son zamanlarda adını çok duyduğum bir yazar Ahmet Vatan… Netflix’te yayınlanan Fatma ve Asaf dizilerini Özgür Önurme’yle birlikte yazdı. Hande Erçel ve Barış Arduç’un başrollerini paylaştığı Rüzgara Bırak filminin ve çekimleri hala devam eden Aşkı Hatırla dizisinin de senaristi… internatioanl21 flashAma bizi buluşturan neden yeni çıkan romanı “Oğul” oldu. Ahmet’in öyle yalın ve gerçek bir dili var ki, kitabın ne zaman başlayıp bittiğini anlamıyorsunuz. Kaç defa gözünüzün dolduğunu hatırlamıyorsunuz bile… Kitabın bir sayfasına gözyaşınız aktığında fark ediyorsunuz duygularınızı ele geçirdiğini… Oğul sessizce bilinçaltına ittiğiniz duyguları ortaya çıkarıyor. Üstelik bunu yaparken kendini göstermek için süslü cümlelere, olduğundan büyük görünmeye ihtiyaç duymuyor. Sadece samimiyetle duygusunu ortaya koyuyor. Oğul; babasının ölüm haberiyle İstanbul’dan Bodrum’a yola çıkan Barış’ın geçmişin anıları arasında savruluşunu anlatıyor. Adeta bir psikanaliz seansında gibi babaları tarafından hak ettikleri sevgiyi alamayan Barış ve Ayşe’nin hislerini Barış’ın anlatımıyla okuyorsunuz. Acının hiç bitmeyeceğini, acıyla yaşamaya alışılacağını ve babana ne kadar kızarsan kız onun bir sarılışına ne kadar muhtaç olduğunu da Oğul gösteriyor size… Oğul’un yazarı Ahmet Vatan’la buluştuk ve bir hayalin gerçeğe dönüşme hikayesinin tadını çıkardık.Haftaya umutlu bir hikayeyle başlayalım mı? Çaylar, kahveler alındıysa buyrun sohbete…

WhatsApp Image 2025 01 26 at 20.47.53

İNSANA DEĞEN BİR İŞ YAPMAK İSTİYORDUM

  • Ahmet Belçika’da büyümüşsün…

Belçika’da doğdum ama ben 4 yaşındayken Türkiye’ye döndük. Ancak kaderde varsa yine gurbetçi oluyorsun. Ben lise, lisans, yüksek lisans ve doçentliğimi Türkiye’de turizm bölümünde yaptım. Hatta 14 sene devlet üniversitesinde akademisyenlik yaptım. İki sene önce daraldım ve yurt dışı görevlendirmesi almak istedim.internatioanl21 flash

  • Nereye gittin?

Hollanda’da bir turizm okuluna ziyaretçi profesör olarak gittim ve birbirimizi çok sevdik. Oradaki çalışma mantığı buradan çok farklıydı. Türkiye’de her sektörde hayatta kalmak için çok mücadele ediyorsunuz. Bu akademide de vardı. Ben Hollanda’ya gidince rahatladım. Stres düzeyin azalınca iç sesini duymak için vaktin oluyor. Daha sonra Türkiye’deki üniversiteden istifa ettim. Şimdi haftada 2 gün Hollanda’daki üniversitede “Turizmde Robotlaşma” konusu için araştırma yapıyorum. Aynı zamanda senaryolar ve hikayeler yazıyorum.

  • Biz seni Fatma ve Asaf dizilerinin yazarlarındanbiri olarak biliyoruz. Peki, yazmak senin hayatına ne zaman girdi?

“Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna ben hep “Yazar olacağım” cevabını veriyordum. Hatta sahne sanatları eğitimi almayı isterdim. O dönem Televole programı modaydı ve hep eski Yeşilçam aktörlerini gösterip “50 film yaptı ama şimdi çorba içecek para bulamıyor” diye haber yapıyorlardı. Annem ve babam da “Oğlum bak sonun bunlar gibi olacak. Yapma” dediler. Fakat ben insana değen bir iş yapmak istiyordum. Öğretmenlik fakültesini kazanmama rağmen turizm bölümüne kaydoldum. Çünkü karşı komşumuzun kızı turizmciydi ve “Başka milletlerle tanışıyorsun” demişti. İnsanla iç içe olacağım için ben de turizm seçtim. Ama işte akacak kan damarda durmuyor. Geçen sene “Yeter artık kendimi geçindirecek kadar para kazandım, hayatta ne istiyorsam onu yapacağım” dedim. Hikaye anlatma işini daha fazla ciddiye almaya başladım. Zaten Fatma’yı yazmıştık ve Amsterdam’dayken Asaf’ı da bitirdik. Ben Oğul romanıma odaklandım ve başka işler de yazıp kenara koydum.

BEN BİR HİKAYE ANLATICISIYIM

  • Çok verimli bir dönem olmuş. Ancak ben bir yazar olarak kitap yazmanın tatmin duygusunun bambaşka olduğunu söyleyebilirim…

Kesinlikle… Oğul bittikten sonra hissettiğim tatmin Fatma, Asaf ve Aşkı Hatırla’dan başkaydı. Ben kendimi hikaye anlatıcısı olarak tanımlıyorum. Çünkü dizi, film, kitap yazdım. İleride şarkı sözü de yazmak istiyorum. Ancak hikaye anlatıcılığı tanımını da insanlarla aynı duyguda buluşmak nedeniyle seviyorum.

  • Fatma yazdığın ilk işin miydi?

Hayır, onun öncesinde devlet memuru olduğum için mahlasla feminist ve aktüel dergilere yazdım. Sonra bir hukukçuyla görüştüm. Özgürce yapabileceğimi söyleyince Fatma projesine girdim. Fatma ve Asaf dizileri Özgür Önurme’nin orijinal hikayesiydi. Özgür’le çalışmaya başladığımızda aslında ben tam olarak ne yaptığımı anlamamıştım. Fatma yayınlandıktan sonra yazdığım sahnelerin paylaşıldığını görünce iyi bir şey yaptığımı düşündüm. Fatma süreci kendimi var etme ve kendi değerimi biçme konusunda çok zorluydu. Çünkü o projede emeğim değersizleştirildi. O nedenle Asaf’ta taleplerimi net ortaya koydum.

  •  Ahmet ilk yazdığın diziyle, hatta senin tabirinle ne yaptığını senin bile tam anlamadığın diziyle Netflix’te olmak ve Fatma’nın Güney Afrika’ya uyarlanması ne hissetirdi?

Öncelikle başka ülkelerde remake yapmak istedi ama Netflix Güney Afrika’yı seçti ve şimdi ikinci sezonu geliyor. Sanırım bu Netflix’in dünyadaki ilk remake işi… Biz zaten Özgür’le Fatma’yı da, Asaf’ı da, Aşkı Hatırla’yı da kurarken lokal olarak tasarlıyoruz ama globalde de karşılığını bulmasını istiyoruz. Fatma’nın globalde karşılığı olacağına emindik. Çünkü hiçbir memlekette toplumsal cinsiyet eşitliği daha karşılanmadı. Bizim ülkemizde maalesef bu fark daha fazla… Fatma’nın Güney Afrika’da olması ve oyuncunun bize ulaşıp teşekkür etmesi çok kıymetli… Başrol kadın oyuncunun siyahi olması ve farklı ırkta bir kadının da meselesini yazmış olmamız bizi çok gururlandırdı. Ama keşke bu meseleler yaşanmasaydı da bizim işimiz olmasaydı diye de düşünüyoruz. internatioanl21 flash

YAŞADIĞIMIZ TÜM DUYGULAR ORTAK

  • Gelelim buluşma nedenimiz olan Oğul’a.. Oğul senin ilk romanın ve insanı içine alan bir dille yazmışsın. İlk merak ettiğim soru tabii ki bir klişe olacak. Romandaki Barış sen misin?

Ben değilim, tamamen kurgu…  Oğul’u filizlendiren hikaye 2016 yılında bir kamp ateşi etrafında yaptığımız muhabbetle doğdu. Ormanda ateşin başında dört arkadaş sohbet ederken bir doktor arkadaşım “Babam bugün bana geldi. ‘Kızım pazardan sen seviyorsun diye kavun aldım’ dedi. Biliyor musun Ahmet, ben hiç kavun sevmem dedi.” O anda ailemizi ne kadar tanıyoruz diye tartışmaya başladık. Aynı çatı altında yaşayıp aileler birbirlerini tanımıyor olabilirler mi diye düşündüm. Ben 1985 doğumluyum. Bizlerin ebeveynleri duygularını ifade etmede, eşlerini ve çocuklarını tanıma konusunda maalesef eksiklikler… Bir mesafe var orada… Toplumsal, siyasal ya da sosyolojiyle alakalı olabilir. Üstüne konuşmak ve tartışmak gerekiyor. Buradan yola çıkarak 2017 yılında Budapeşte’de elektriklerin kesik olduğu bir kafede yazdım ilk cümlesini Oğul’un… Sonra Fatma sürecine başladık, benim doktora sürecim oldu, ardından da Asaf başladı. Onu bitirince dedim ki “Ahmet, Fatma ve Asaf Özgür’ün orijinal hikayeleriydi ve bu iki proje senin için okuldu. Şimdi kendi hikayeni yazmaya başlaman lazım. Asaf’ın senaryosunu bitirince Oğul’u yazmaya başladım. Tamamen bir kurgu ama 15 sene öğretmenlik yapınca çok fazla öğrenciyle bir araya geldim ben. Bu öğrencilerin hepsi Anadolu’daki ailelerin motifleri. Oğul motifi Anadolu coğrafyasında çok fazla görünüyor. Gerçeğe dayalı bir kurgu Oğul. Bu toprakların gerçeği… Yaşadığımız tüm duygular ortak, sadece şiddeti ve olaylar farklı…

WhatsApp Image 2025 01 26 at 19.43.55

  • Ben Oğul’u hep evlat diye okudum. Çünkü Barış’la duygudaşlık kurdum. Bir cinsiyet atamadım duyguma da…

Güzel… Harika bir geri dönüş bu!

YARDIM İSTEMEYi HİÇ SEVMEM

  • Sen nasıl bir ailede büyüdün?

Annesi ve babası küçük yaşta evlendirilmiş, eğitim almak yerine çalışma hayatına erkenden atılmak zorunda kalmış bir ailenin çocuğuyum. Amnem ilkokul mezunu ve bir çocuk gelin aslında… Babam lise mezunu. Belçika’ya gidiyor ailem. Babam madenci oluyor. Okusa çok başarılı olacak ama aileye bakmak zorunda oluyor. Evleniyor. Sonra çocuklar oluyor. Biz dört kardeşiz. Ben son çocuğum. 1989’da ben 4 yaşındayken Türkiye’ye dönmüşler. Ablamlar kültür şoku yaşamışlar, ben de döndüğümüz için kızgınmışım. Şu an baktığımda babamın çok doğru bir karar verdiğini düşünüyorum. Oya, benim annem ve babamla empati kurmam çok erken yaşta oldu. Çocukluk travmalarım onları anladıktan sonra bitti. Üç çılgın ablam var. Sansasyonel hayatlar, evlenmeler ve boşanmalar derken ben kendi kendime büyüdüm. Ailem de üç ablamla uğraşmaktan benimle çok ilgilenemedi. Ben de üniversiteyi kazanıp çıktım o evden ve kendi hayatımı kurdum. Kendi kendime büyüdüğüm için hala yardım isteme konusunda problemim var. Yardım istemeyi hiç sevmem. Çok zorlanırım ama ben hallederim. Yeni yeni yardım istemeyi öğreniyorum. Annem ve babamın merhamet duygusu çok yüksekti. Olayları kızgınlık halinde bile öyle ele alırlardı ki şaşırırdık. Ben iletişim kanalını kendi dünyam yerine onların dünyasından açtım ki beni de anlasınlar.

  • Dünyanın en klişe çatışması olan baba-oğulu o kadar içerden bir yerden yazmışsın ki, okurken ne yaşamış bu çocuk dedim…

Benim öfkeyle ilgili bir sorunum vardı, öfkemi dile getiremiyordum. Kopuk ve alıngan davranıyordum. Bunun için de bir terapiste gittim. Mesela “Oya’ya sinir oluyorum ama aramız kötü olmasın diye söyleyemiyorum” dedim. 6 seans çalıştık ve şunu bulduk. Çevrede öfkeyi dile getirirken o kadar çok psikolojik ya da fiziksel şiddete başvuruluyor ki, onlara dönüşmekten korktuğum için öfkemi dile getirmekten korkuyormuşum.

KADINlLAR MUTSUZ OLMAYI ÖĞRENDiKLERi EVE DÖNÜYOR 

  • Kendini istismar ediyormuşsun aslında…

Tabii tabii… Bir gün bir servis aradı ve darladı beni. Ben nezaketli olmaya devam ettim. Telefonu kapattıktan sonra arkadaşım “Ben bu kadar öfkelensem böyle düzgün konuşamam” dedi. Sonra bana bir aydınlanma geldi. Ben öfkemi zaten çok uygun bir dille anlatıyormuşum. Sokakta gördüğümüz mutsuz insan, şiddet, en ufak şeyde alevlenme kültürel kodlarmış. Terapistim bana “Ahmet senin çok güçlü bir empati duygun var” dedi. Gerçekten de çevremdeki herkesin kara kutusuyum ben… Ben bu kitabı yazarken ağlıyordum. Karakterlerle tek tek empati kurdum. Toplumun kadın üzerinde yarattığı infial ve Zerrin gibi dışarıdan bakıldığında güçlü görünen kadının üzerinde de bu kadar ezici bir baskı kurması beni çok etkiledi. Bu korkunç bir şey… Kadınlar mutsuz olmayı öğrendikleri eve maalesef geri dönüyorlar.

  • Senin ailene dair var mı bir ukden? 

Babamla oturup sohbet edebilmek büyük bir şanstı benim için. Annem ve babamla arkadaşça sohbet edebilme şansım vardı. Babam 11 sene kanserle mücadele etti ve üç sene önce kanserden kaybettik. Babam öldükten sonra kimsenin ölümüne üzülemedim. O duyguyla tanışık olduğun için anlıyorsun.

eba83f64 9630 4b14 b50c b86495d9f279 1

YAZA OĞUL’U SETE SOKACAĞIM” DİYORUM

  • Oğul belli ki film olacak…

Ben Oğul’u senaryo matematiğiyle yazdım. İlk film olmasını istemiştim. Bana dediler ki, “Ahmet bu Babam ve Oğlum gibi… Bunu senin elinden alır, başka bir şeye çevirirler. Sen kitap mı yoksa film mi yapacağına karar ver.” Ben de benim hikayem olsun, ilk kitabı çıksın, sonra ben bunun filmini yaparım diye düşündüm. Şimdi totemim bu! Ben “Yaza Oğul’u sete sokacağım diyorum. Ortada bir şey yok. Senaryosunun yarısı bitti. Bence akacak ve yolunu bulacak. Mesela bir şarkıcıya şarkı yazdım ve telefonuma kaydettim. Şu anda ortak arkadaşımız da var. Ama ben akışı bozmak istemiyorum. Bir yerde yollarımız kesişecek ve bir araya geleceğiz. Hayat en güzel zamanda getirecek bana…

Ahmet Vatan: “Ailelemiz bizi tanımıyor, peki ya biz onları?

  • Oğul’dan kitap olarak beklentin ne?

Kitap olarak bitirdikten sonra hep şunun hayalini kurdum. Instagramda bir dertleşme postu atacağım ve altında aynı duyguda buluştuğumuz insanlar geliyor ve aynı duyguda olanlar birbirine kavuşuyor. Oğul’dan en büyük beklentim şu soruyu sordurmak: Anne ve baba travmasına sahip olup, bizi tanımadığına inanan insanlar olarak biz ailemizi tanımaya meyil ediyor muyuz? Aile içi iletişimin kıymetli olduğunu anlatıyorum. Aslında çocuklar babayı anne üzerinden tanırmış. Biz yazdığımız hikayelerde kadını konumlandırmaya dikkat ediyoruz. Boşa düşmesin, bir erkeğe muhtaç olmasın, kötü kadın karakter olmasın. Bunu yazmak da istemiyoruz. Toplum kadını taşa tutmaya meyilli. Ama ben kadın ve çocukların bir duruşu olmasını ve adamın dışında kalmasını yansıtmaya çalıştım.

Kaynak: Dizidoktoru​Read More

Kaynak ALINTI: Read More

[psac_post_slider]